31 Temmuz 2009 Cuma

Sus Ayşenur Sus


Karşı apartmanın bodrum katındaki karadenizli aile.Demir parmaklıkların ardında güneş görmeden yaşayan sekiz kişilik.En küçükleri ayşenur.Ayşenur evin babasının torunu.Yani ordaki anne ve baba ona ait değil.Anne ve babası dağılmış çocuklar ortada kalmış bir ailenin anneanne ve dededeki devamı.Bu sene annesini hiç görmemiş.Yanında bir tek ablası var ondan birkaç yaş büyük.Ayşenurun saçları hiç uzamıyor hep bir erkek çocuğu gibi .Onun en büyük özellikleri ise hiçbir zaman ayak numarasına uymayan giydiği takırdayan büyük ayakkabılar ve sürekli cırlayan bağarışları. O hiç uyumuyor , yemek yemiyor ve asla susmuyor.Hep birşeyleri kabul ettirmek yada başkalarının bisikleti için kavga etmek çabasında. Hayata geriden başlayan bir çocuksun sana üzülüyorum ama sus biraz ayşenur lütfen.Her sabah yaşadığımız soğuk duş etkileri için, beynimizde çınlayan o sesin için lütfen biraz şşşşşşş !

Biraz Ben



Biraz benden bahsetmek istiyorum.Kimseyi mecbur bırakmadan kendimi anlatmak.Hayatımdaki en büyük hayalim galiba üniversite okumak ve sanatçı olmaktı. Biliyordum sanat yapmak için doğmuştum.Anadoludan gelen mustafa ve ailesinin büyük kızı sanatla ilgilenmek istiyordu.Resim yapabilirdim,yazı yazabilir,rol yapabilir,fotoğraf çekip müzikle ilgilenebilirdim yada kendi köşesinde yazan bir gazeteci.Tiyatro sahnelerinde aç kalıp perdelerle ısınabilirdim.Ama olmadı.Henüz bunları yapacak bir ben ve ailem yoktu.Güçlü değildimki ailemin gücü herhangi bir bölümdeki üniversiteye bile yetmedi.Okuyamadım.Birşey itiraf ediyorumki bazen lise mezunuyum demekten utanıyorum.Çünkü her lise dedikten sonra hayallerim, yapamadıklarım ve engellendiklerim geliyor.Tam burda kayışı kopardım ve ben hayattan vazgeçtim.Olduğu gibi önüme getirildiği gibi yaşadım.Uğraşmadım,istemedim.Neyse kaldığım yerden yapabilirimde diyemiyorum çünkü pişmanım.Yapmadıklarım ve uğraşmadıklarım için.Ama bu sabah sanki bir dokunuşla uyandım ve yapmak istediklerim için uzun zamandır heyecanlandım.Sanki istiyordum.Şimdi bile yapmak istediklerim yüzümü güldürebiliyor.Zamanı bekleyemeyecek kadar heyecanlıyım.İstiyorum.En başta eğer aşağıdaki bahsettiğim konudaki az yemek yeme sanatını iyi yapabilir ve zayıf bir yüze sahip olabilirsem kısa saçlara sahip olmak istiyorum.Tamam natalie portman kadar güzel bir yüzüm olmayabilir ama en azından gülmeyi seviyorum eminim yakışıcaktır.Sonra yan fülüt çalmak.Uvvv kulağa ne kadar hoş geliyor.Müzik yapmak ,müzikle uğraşmak belki sonra bir grup üyesi olmak.Belki yan flüt kursundan sonra resim kursuyla devam edebilirim.Aslında okadar çok şey yapmak istiyorumki.Yazı yazmak,bir sürü müzik aleti çalmak,sinemayla ilgilenmek.Bir sürü ama bir sürü kitap okumak.Evet yaşlandım biraz yada geç kaldım ama beni korkutan bu değil. Hepsini yapamadan ölmek ve bukadar şey peşinden koşarken cenneti ıskalamak.Şimdi ben hangisinden başlamalıyım?

Az Yemek Yeme Sanatı


Bu konuya bir sürü başlık yazabilirdim.Rejimdeyim , diyetteyim,manken olmak istiyorum gibi .Hep bir sanatçı olmak isterdim ki bu başlıktan sonra artık bende bir sanatçıyım.Hormonlarımın dengesizliği ve benim aşırı harektsizliğim yüzünden az yemek yemek zorundayım.Bazen seviyorum bu durumu kendimi formuna dikkat eden cemiyet kadınları gibi hissediyorum.Nişantaşında yeşil çay içip solaryum randevularını düşünen.Neyse bu sanatı en iyi şekilde icra etmek şuan en büyük arzum.Sanatçıları koruma ve kollama derneği kardeşliği.
Son olarak fotoğrafa bakarken keşke dedim eski yabancı filmlerdeki kadınlar gibi korseleri içimize değilde elbisenin dışına giyebilseydik.Ne güzel, korsem göründümü lan acaba derdide olmazdı.

30 Temmuz 2009 Perşembe

Liste Kabarık

Annem kız kardeşimle bana İslamı sevdirmek için hep iyi şeylerden güzel şeylerden bahsederdi.Belli bir yaşa kadar cehennemden haberim yoktu .Bu iyiymiş ölürsem iyi savunma yaparım bundan.Gel gelelim cennete.Onun hakkındaki ilk bilgiler ise köşklerin,başında çemberleri olan meleklerin,çiçeklerin olduğu ve ne istersek hemen önümüze gelebilecek harikalar diyarıydı.Ozamanlar tek istediğim bir tepsi muzdu.Neydi bendeki bu muz açlığı.Meleklerin işin gücü yok bana tepsi tepsi muzmu taşıyacaklardı.Orası benim umrumda değil ben iyi bir müslüman olmuş cenneti haketmişim kardeşim isterim muzumu.Büyüdükçe listem kabaracağına günahların çokluk göstermeleriyle liste miste kalmadı.Hatta cennet umududa.Ama bugün tekrar liste yapma kararı aldım.Öldüğümde yanıma gömülsün vasiyetimdir.Cennetin kapısına kadar kaçıp içeri girmeyi becerirsem hiçbiri eksik kalmasın.
İstenecekler ;
1- çikita muz burdakinin eniyisi. orda marka varmı bilmiyorum gidince fikrimi değiştirebilirim.
2-Bisiklet önünde sepeti olan cennetten topladığım çiçekleri koyarım.
3-Ailemde gelsin yanıma onlara yan köşkü hazırlatır salarım çayıra bayıra.Yoksa boğazımdan geçmez muzlar.
4-3G li cep telefonu ve sınırsız internet.Öldüm bu faturalardan.Tel hattıda konturlu olmasın.
5-Sadece bana çalışıcak bir kuaför salonu.Fön çektiricem lan paso.Hurilerin güzelliği yanımda sönük kalmalı.
6-Büyük bir sinema salonu.Çoluk çocuk cennettekiler toplanır gideriz.Cennete düşmüş yönetmen varsa yanıma onu alırım.
Tamam ya kalanına orda karar veririm.Bekle beni cennet.Cennetin kızı geliyor.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

All my life

Bu konuda yazı yazmak için senelerce bekledim diyebilirim.Herhangi bir yere yazamazdım böylesine unutulmaz dünleri.İki erkek çocuktan sonra doğan ben onlar ne yaparsa yapmak mecburiyeti taşır gibi tam bir batman bağımlısıydım.Şimdi batman dedikten sonra parliament sinema kulubünden bahsetmezsem starın lacivert logosuna suç işlemiş gibi olurum.Çünkü hafızamda kalan çok az şeylerden biride parlıament pazar gecesi sinemaları ve batmanle jokerin sonu gelmez düşmanlıkları.I love batman ,I love joker.Bitişdeki jenerik müziğini dinlemeden ekranın başından bizi kimse ayıramazdı inanamazdık herhalde filmlerin bittiğine.Sonra hooop sırayla banyoya.Zevkle izlenmiş kimi sahnelerini anlayamadığım filmlerden sonra çekilirmiydi buharlı banyo.Hele yarının ilk okul günü olacak olması.
-Ben yapmışmıydım matemetik ödevimi.Neyse yapmadıysam anneme çaktırmayım da zorla yaptırmasın ( iç ses)
Bu kadar bahsetmişken videosunu da ekliyorum birlikte analım pazar gecesi sinemalarını ve sevgili kahramanımız batmanı.

Bende Olmayanlar




Bugün bunu bir kez daha kabul ediyorumki hayatımda 3 türlü insan çeşidine hayranlık besliyorum.
İlki satranç oynayabilecek kadar yada tek başına durakta 10 dk arkadaşını bekleyebilecek kadar sabırlı insanlara,
ikincisi müzik aleti çalabilen , müzik zevki ve kulağı olan birde bunun gibi harika bir işten para kazanabilen insanlara.Hem zevk alıyorsunuz eğleniyorsunuz hemde cebinizi dolduruyorsunuz.
Üçüncüsüde önceki tarihleri akıllarında tutabilen bir hikaye anlatırken , bir yazı yazarken 2001 yazından sıcak bir gündü diyebilen insanlara.
Bu üç özelliği taşıyabilen insanlar sizlere hayranım.

Masum mor menekşe

Depresyonun varolduğunu sandığım günlerde benimde yolum düştü doktorlara.
Nedir derdin ?
Böyleyken böyle doktor bey
Al iç şunları kafan yerine gelip ben doktora gitmiyorum ya diyene kadar
Kaç ay sürer
Ne biliyim ben senin derdin ne.
Benimkisi 5ay sürdü.Sevgili dert ortağım kafa yapıcım cipralex.5ay kullandıktan sonra ben iyileştim ya diyip bıraktım bir dahada görmedim yarım kalan kutu ilacı.Dolabı karıştırırken elime geçtiğinde o eski günlerimi hatırlamak için açtımki hap kutusunu bıraktığımdan çok daha az vardı.Eriyormu lan bu haplar derken işin özünü anneme sorarak öğrendim. Mor menekşelerinin yapraklarını solgun gören annem dahiyane bir fikir ile benim yarım kalan depresyon haplarımı 12 saatte bir tok karnına menekşelerine gömmekteymiş.Bir bakıma haklı gibiydi bazı çiçeklere doğum kontrol hapı içiren komşularını düşündükten sonra.Yalnız karar veremediğim bu cipralex davasını hangi soruyla bitirmem gerektiğiydi.
ilk seçenek ; Anne ya menekşeler hiç depresyona girer mi ?
ikinci seçenek ; Anne ya menekşeler hiç hap kullanır mı ?

Süpriz

Bu fotoğrafı ilk gördüğümde aklıma gelen tek şey babamdı.Onunda kol kılları aynı ve onunda iki tane yakın yaşlarda kızı vardı.İlk okula başlamadığım zamanlardan birinde babamın o genç hallerinde işten gülerek geldiğini hatırlıyorum.El salladı gel dercesine.Gittiğimde elindeki siyah kalın ve büyük naylon poşedi farkettim.Sordum büyük bir hevesle ama cümlelerimi hatırlamıyorum.Süpriz dedi dişlerini göstererek oda mutluydu.Arkasından koşa koşa hızlıcak çıktım merdivenleri.Kapıyı açan anneme babamdan önce söyleme heyecanıyla hızlı bir depar atıp öne geçtim ve babamın bize süpriz aldığını söyledim.Hepimiz toplandık siyah naylon poşetin başına.Hızlıca açılmasıydı tek istediğimiz.Ve sonunda açıldı poşet içinden kenardaki demirleri papatya gibi olan duvar saati çıktı.Babamın bize süprizi.Bütün hayatımın ilk süpriz kavramı mahvolmuştu.Neden bir oyuncak değildi de bir duvar saatiydi.Geri dakikalarıda hatırlamıyorum yada hatırlamak istemiyorum.Umrumda değildi.Daha sonraları o süpriz saatin papatyaları gelen hızlı topların şiddetiyle tek tek kırıldı zaten.Hayattaki bazı inançlar doğruluk payı taşıyor buna şimdi karar verdimki ilk süprizdeki hayal kırıklıklarım hep aynı süprizlerle devam etti.Hayat senden bir süpriz istemiyorum ama lütfen bunları duyup da icra memurlarını dayama kapıya.

28 Temmuz 2009 Salı

Etme

Üyesi olduğum forumda dinledim ilk defa bu şiiri.Okumamıştım da.Hikayesi inanılmaz gibi gelsede dinleyince sözleri ikna etti.İlk paylaşımım olmalıydı ki olduda.
Hikayesi ;
1244 yılında Konya’ya gelen Şemseddin Tebrîzî adlı bir zat, onun ilimle dolu dünyasında “aşk” ile yepyeni ufuklar açtı.

Bu iki ilâhî âşık, bir müddet yalnızca bir köşeye çekilerek kendilerini tamamen Hakk’a verdiler. Günlerce, gecelerce sohbetlere daldılar. Birbirlerinde kendilerini ve Yüce Allah’ın eşsiz güzelliklerinin tecellîlerini gördüler. Buluştuklarında Hz.Mevlânâ 38, Hz.Şems 60 yaşlarında idiler.

Artık Mevlânâ bütün zamanını Şems ile sohbete ayırıyordu. Bu ilâhî aşkı idrâk etmekten âciz olanlar, Hz.Mevlânâ’nın Şems’e olan ilgisini kıskanarak, ileri geri konuşmaya başladılar. Bu sözleri duyan Şems üzüldü ve 1246 yılında Konya’yı terk edip Şam’a gitti.

Şems gidince Hz.Mevlânâ derin üzüntülere boğuldu. Şems’i tedirgin ederek uzaklaşmasına neden olanlar da Mevlânâ’nın bu hâli karşısında pişmân oldular.

Hz.Mevlânâ bir mektup yazarak oğlu Sultan Veled’in de bulunduğu bir kâfileyi Şam’a gönderdi. Şems mektubu okudu ve Hz.Mevlânâ’nın dâvetini geri çevirmeyerek 1247 yılında Konya’ ya döndü.

Şems’in dönmesine herkes sevindi. Hz.Mevlânâ artık gülüyor, ziyâfetler veriyor, sema’ meclisleri düzenliyordu. Şems’le sohbet günlere ve gecelere sığmıyordu.

Fakat bu huzurlu günler uzun sürmedi. Dedikodular, çirkin sözler ve iftiralar yeniden başladı.

1247-1248 yılında Şems aniden kayboldu. Onu bir daha ne gören, ne de izini bulan olmadı.

Hz.Mevlânâ, Şems’i çok aradı. Ayrılığın büyük acısıyla şiirler söyledi, gözyaşları döktü. İki kere Şam’a gittiyse de izine rastlayamadı. Şems’in bedenî varlığını bulamayan Hz.Mevlânâ, onu mânâ yönünden kendinde buldu ve aramaktan vazgeçti. Bir şiirinde şöyle der:

Beden bakımından ondan ayrıyım ama, bedensiz ve cansız ikimiz de bir nûruz.
Ey arayan kişi! İster onu gör, ister beni. Ben O’yum, O da ben.



Special design for Sabun Ruhu by GeCe